21 Aralık 2008 Pazar

patti smith


Dünyanın en güzel şarkı söyleyen, en güzel insanı...




20 Aralık 2008 Cumartesi

7 aralık 2008 yunanistan ayaklanması

Devlet, erkinin ve yetkisinin sınırlarını genişletme eğilimindedir. Halk tarafından tepkisizce karşılanan her baskıcı-sınırlayıcı hamlesi, otoritesinin sınırlarını biraz daha ileriye taşımasına yol açar.

Bu nedenle direniş hayatidir.

Direniş hakkı, devlet otoritesinin kendi hazırladığı hukuki sistem içinde bireylere tanınmış bir hak değildir. Direniş, varoluşsal bir haktır; ve insanlık tarihi bu hakkı kullanarak daha "insanca" yaşama şansına erişmiş milletlerle doludur.

Direniş gereklidir.

Bireyden ise, kurallarını devletin belirlediği ve her zaman "sistemi koruyan köpekleri" kollayan kokuşmuş oyunu, hukuk sistemini kullanması istenir.

Direniş zorunludur...

...........................................................

Tüm bunlardan sonra yaşadığım ülke için üç beş şey söylemek istiyorum.


Polis öğrenci coplarken "vur oğlum vur!" diye bağıran yaşlı teyze... Polisle beraber öğrenci sopalayan sokaktan geçen adam... Kaldırım kenarında ağzı yüzü kan içinde oturan 1 Mayıs eylemcisine tekme atan, kampüslerdeki siyasi kavgalarda sağ görüşlü öğrencileri gizlice arka kapıdan salıveren, kafede eşiyle beraber oturan adamı sırf kendisini uyardı diye tokatlayan, yedikleri yemeğin parasını isteyen lokantacının kafasında telsiz parçalayan, motorla kaçan gencecik çocuğu kurşunlayan polisler... İstanbul'daki 1 Mayıs olayları için "polis orantısız güç kullanmadı" diyebilen ve aynı gün civardaki esnaf ile dertleşirken "görüyorsunuz işte devlete baş kaldırıyor bunlar" diyen emniyet müdürü... nice vali, başbakan, müdür, komutan... tüm bunlar yaşanırken tepki vermeyip mal gibi bakan; ama Yunanistan’da yaşananlar “popüler” olduğu için karşı kıyıdaki Yunan “kardeşlerine” destek olan, sağa sola “kalbimizdesin Alexandros” yazan tatlı su anarşistleri…

Ama en çok da eğitimli, aydın insandan ölesiye korkan, nefret eden ve her fırsatta bu nefretini kusan türk insancıkları... Topunuz siktirolup gidin bu ülkeden...


















5 Aralık 2008 Cuma

skunk anansie

İnsan güzeli solistleri Deborah Anne Dyer ve muhalif tavırlarıyla 90'ların fevkalade gruplarındandı Skunk Anansie. Dağıldılar gittiler. Ama kim unutabilir milk is my sugar'ı, infidelity'yi, skank heads'i... Skin'in haykırışlarını, çığlıklarını, fısıltılarını.


Şimdilerde solo takılıyor Skin. Yine güzel şarkılar yapıyor ama grupla takıldığı dönemi özletmiyor değil.

3 Aralık 2008 Çarşamba

replikas - zerre


Türkiye'nin en özgün müzik yapan en nevi şahsına münhasır grubu Replikas, üç yıl aradan sonra dördüncü stüdyo albümlerini yayınladı. Zerre...

Köledoyuran ve Dadaruhi gibi tamlama halindeki iki geleneksel tatta albüm isminden sonra üçüncü albümleri için daha minimal ancak aynı çizgideki "Avaz"ı seçmişlerdi. Zerre ile bu çizgiyi koruyorlar.

Albüm, Replikas'ın 8 yılda kazandığı olgunluğunun en güzel meyvesi gibi... "İyi müzik"le beslenen ve yaşadıkları toprağın kültürünün "gerçekten" ayırdında olan grup üyeleri, bu albümle rakipsiz olduklarının ilanını vermişler gibi...

Çakma Radiohead kıvamındaki Mor ve Berisi ile Seattle çucukları Duman'a selam olsun. Kral TV müzik ödüllerinde buluşmanız ve kameralara yapış yapış sırıtmanız ümidiyle...Esen kalın.




25 Kasım 2008 Salı

sunshine


Güneş ölüyor... Karlar altındaki dünya, ilk başarısızlığının ardından ikinci kez bir umut yolculuğu hazırlıyor. Icarus II, görevlerinin intihardan farksız olduğunu bilen mürettabatı ve ilkinden çok daha güçlü bir "yıldız bombası" ile güneşe doğru yol alıyor.

Bu film, çocukluğu Jules Verne ile geçen, ancak özel efekt salatası boktan filmler nedeniyle bilim kurgu sinemasına inancını yitiren beni, bu tür ("genre" der ecnebiler) ile yeniden barıştıran filmdir. Uzun zamandır izlediğim en "dolu" ve felsefi derinliğe sahip filmlerden biridir. Harika bir görsellik ile sunulan ustaca işlenmiş pek çok ayrıntı ve insana-hayata dair soruları da cabasıdır.










Aslında bunların hiçbirinin hiçbir önemi yoktur. Nihayetinde hepimiz bu sonsuz evrende yıldız tozlarıyız...

21 Kasım 2008 Cuma

butch cassidy and the sundance kid

Voltranlı bir pazar sabahı sonrası trt ekranlarında izlemiştim ilk kez. Yıllar sonra tekrar izledim. Sonra tekrar. Bir iki yıl sonra tekrar. Hiç sıkılmayacağım sanırım bu filmden...

20 Kasım 2008 Perşembe

tina dico

Güzel müzik yapan, güzel sesli, güzel kadınlara bir zaafım var. Evet kabul. Tina da bu bayanlardan biri. Zero 7'ın when it falls albümündeki home ile tanışmıştık kendisiyle. Sonra solo albümlerini dinledik hatta bir iki kere görüştük. Aramızda bir şeyler filizlendi. O orada ben burada olmuyordu bir türlü. "Bu haftasonu annemlerle size geliyoruz , müsait misiniz? İsteteceğim seni allahın emri peygamberin kavliyle..." dedim. Çıkmadı bir daha telefonlarıma.

Zalım kadın....



7 Kasım 2008 Cuma

yeni sherlock holmes - robert downey jr

Alemin en kadri kıymeti bilinmemiş (gavurun underrated dediği) aktörüdür bu adam. Madde bağımlılığı yüzünden kariyerini bir türlü ilerletememiş, yıllarca klinik klinik gezmiştir. Ama büyük hatta çok büyük oyuncudur. "Neden?" diyen "Chaplin"i bir izlesin...

Şu aralar Londra'da takılıyor. Guy Ritchie'nin yönettiği yeni Sherlock Holmes filminde cevval dedektifimizi canlandıracak. Yancısı Dr. Watson da Jude Law olacakmış.

Fotoğraflara bakınca hissediyoruz; bambaşka bir Holmes portresi çizecek bu adam. Hatta kılık kıyafetini görünce aklıma hemen Chaplin geldi...



24 Ekim 2008 Cuma

...from hell

Olimpiakos'un meşhur Gate 7 tribün grubu...

phantom of the stadium

PAOK maçından bir kare... Seviyorum tribün fotoğraflarını...

21 Ekim 2008 Salı

ironi nedir?

İroni budur...

20 Ekim 2008 Pazartesi

çarşı

19 Ekim 2008 Pazar

lomography

Sistem'in ürettiği küçük pazarlama mucizelerinden biridir. Ne sanat, ne de sanat akımlarıyla hiçbir alakası olmayan; derinlikten yoksun, ucuz bir gençlik fenomenidir.

Alman harikası Minox lense -ki Ruslar bu lenslere İkinci Dünya Savaşı sonunda Almanya'nın işgaliyle el koymuşlardır- güvenilir bir kasa ve Japon Teknoloji'sinin eklenmesiyle oluşturulmuş olan lomo compact automat'ları, bi' boka benzemeyen içi boş bir manifestoyla üniversiteli özgür ruhlara pazarlayan arkadaşlar vurgunun şahını yapmışlardır. Pazarlananlarsa, ucuz bir SSCB eskisi alete bir sürü para bayılmış, kendilerini iyi hissetmiş, bir iki kere sokağa çıkıp "belden" çekim yapmış, karşı cinse anlatıp hava atmış, sonra da bu şirinlikten sıkılıp fotograf makinesini odalarının bir yerlerinde tozlanmaya bırakmışlardır.

Bu işe başlamayı düşünenlere tavsiyem şudur; OMO kutusundan çıkan kompakt bir fotograf makinesini alın, içine bir adet fuji superia ya da kodak gold takın. Sokağa çıkıp otu boku çekin.

Aynı şey...

Hem de hevesinizi süper ucuza almış olursunuz. Hatta bu akıma yeni bir isim de koyun: osmanography mesela...





23 Eylül 2008 Salı

dakika 90+4, gol dostoyevski


"... iki kere iki dört çekilmez bir şey. İki kere iki dört, bana sorarsanız, bir küstahlıktır. İki kere iki dört ellerini böğrüne dayayarak yolumuzu kesen, sağa sola tükürük atan bir külhanbeyinin ta kendisidir. İki kere iki dördün yetkinliğine inanırım, ama en çok övülmeye değer bi şey varsa, o da iki kere ikinin beş etmesidir."

Fyodor Mihailovic Dostoyevski

Yeraltından Notlar.

bob marley


Dünya üzerindeki tüm insanların, dolayısıyla tüm müzik zevklerinin üzerinde uzlaşabileceği müzik türünün "klasik müzik" olduğu kocaman bir yalandır.
Eğer ille de böyle bir şey var derseniz, o müzik Robert Nesta Marley'dir.

18 Eylül 2008 Perşembe

melissa auf der maur






5 yıl kadar Hole'un basçılığını yapan, D'arcy'nin ayrılığı sonrası Machina turnesinde The Smashing Pumpkins ile beraber sahneye çıkan profesyonel olarak portre fotoğrafçılığı yapan Kanadalı bayan...

Bir rock grubunda bas gitar çalan fotoğrafçı bir bayandan daha çekici ne ola ki bu dünyada a dostlar?

the smashing pumpkins ilk günlerinde...


Nerede o kasıp kavuran karizmaları? Zamanında ne haldeymiş babalar... Kellikten çok ekmek yiyen Corgan'a bak: ptühh allah müstehakını vermesin!

17 Eylül 2008 Çarşamba

güle güle rick wright


Ölümsüz gibi gelirdi bu adamlar bana... Önce Syd gitti, şimdi de Rick... Üzüntümü tarif etmem mümkün değil. Nasıl dinleyeceğiz şimdi the great gig in the sky'ı?


11 Eylül 2008 Perşembe

ian curtis



Bırak şimdi kendini asıp sessizce siktirolup gittiğin tarihi; sen "asıl" ne zaman öldün onu söyle. Okul sıralarında mı? O kitabı okuduktan sonra mı? Babanın kurduğu üç beş saçma sapan cümleden sonra mı? İlk kez "tanınan" bir adam olarak sahneye çıktığında mı?

Yoksa aslında sen bu dünyaya hiç uğramadın bile mi? Neredeydin peki?

Şarkı sözlerini acemice sarı kağıtlara karalarken, sahnede deli deli dansederken, gözlerini sıkı sıkı kapatıp, adeta düşmemek için tutunduğun o mikrofona o uğursuz sesinle şarkılarını haykırırken, küçük kızını severken, aşık olduğunu söylediğin karını umursamadan aldatırken...

Neredeydin?

Sarı çiyan... Ayakların biraz da bu dünyaya değseydi, bir kaç yıl daha birilerini mutlu etseydin, hatta kendin de mutlu olmaya çabalasaydın ne olurdu?

İyi bok yedin koçum. İyi bok yedin. Hiç mi korkmadın o sallanan ipe son kez bakarken? Hiç mi düşünmedin başkalarının omuzlarına yükleyeceğin o ağır yükü?

Aferin aslanım. Aferin...

28 Temmuz 2008 Pazartesi

karen o vs shirley manson

İki tahrik edici muhteşem ses, iki karizma zengini güzel bünye. Neden yoluşsunlar ki bunlar aslında?




Ama diyelim oldu böyle nahoş bir hadise; Deborah Harry girer aralarına, ikisine de basar tokadı, "Siz kimsiniz lan paçozlar! Siz daha beşikte bebeyken ben sesimle, karizmamla insanları aşık ediyordum kendime!!" der, bir de suratlarına tükürür. Kavga mavga kalmaz.