25 Aralık 2016 Pazar

Girit



Tanrı biliyor ya, hiç gezmek istemiyordum. Bir gün e-posta attı müdür. İzinlerin birikmiş dedi. Falan dedi filan dedi bana zorla 3 gün izin verdiler.

Ryanair’i açtım ve en ucuz biletlere baktım. Zemheri soğukta, kışın nereye gidilir? En azından güzel bir tarih turu yapılabilecek bir yere. Baktım Girit’in Hanya’sı olanca mirası ile kaş göz ediyor bana. Bastım parayı aldım bileti. (gidiş geliş 40 EUR, bildiğin amme hizmeti)

Birkaç hafta öncesinden ön tarih okumaları yaptım. Fotoğraflara baktım. Hikayeler okudum, belgeseller izledim. Yine de en ufak bir heyecan uyanmadı içimde. Ben ki sırf gezeyim diye nelerden vazgeçmiş adamım, sanki seyahate dair tüm tutkumu kaybetmiş gibiydim. Ta ki o uçağın penceresinden Girit’i ve dağlarını görene kadar… Neyse mevzu bu değil şimdi. Uçaktan sabahın köründe Hanya’ya inip hostele vardım. Eski müstakil iki katlı bir taş ev. Kapı kilitli. Çal çal açan yok. En son biri geldi açtı. Yataktan kalkmış gelmiş saç baş dağınık bir kızcağız. Hostelde çalışıyormuş, adı Shannon’mış, ama iş günü değilmiş geleceğim söylenmemiş falanmış filanmış. Kısa süreli bir gerginlik sonrası sıcak kahve ile bağladık işi. Sonradan da iyi anlaştık epey eğlendik hem onunla hem Maria ile. Bir de kedi var, adı puspus. Görüp görebileceğiniz en uyuşuk en tembel ama en sıcakkanlı kedi. Yatağıma çantamı atıp alt kata indim ve odun sobasını yaktım. Ortamın havası şahane. Buram buram tarih. Emre dedim, keyif almaya bak. Boşver soğuğu işi gücü. Takıl…


Kedi necaset değildir. Bunları kitaplarımızda yazdık.



Girit enteresan bir coğrafya. O boz, o çorak Yunan adalarına kıyasla yemyeşil. Önce Araplar, sonra Venedik, Osmanlı ve en son da Almanlar işgal etmiş. Almanlar hariç diğer üçü halkı ile iyi geçinmiş ama yine de her zaman bir direniş olmuş ve bu direniş şehirlere inmediği sürece çok ilişmemişler. O dağları aralayamazsın moruk, o vadilerden yarlardan sağ çıkamazsın. Lefka Ori’den bahsediyorum. Girit’in batısındaki dev dağ kümelerinden. Baharda Girit’e bir daha gidecek olma sebebimden.



Lefka Ori

 
Hanya çok güzel bir şehir. İlk gün kısa bir kaybolma ritüeli ve içmekle geçti. Sonraki iki gün gezmeye doyamadım sokaklarını. Hanya’nın eski şehir merkezi büyük Venedik Hisarı’nın içine kurulmuş. Sokaklar daracık ve hiç dokunulmamış. Ne Türk ne de Yunan dokunmaya kıyamamış bence. Bir anda İtalya’ya ışınlanıyorsunuz. O çeşmeler, taş kaldırımlar, evler. Anlatmakla bitmez. Öyle güzel bir şehir. Benim şansıma yaz olmadığı için tente masa işgali altında da değillerdi. Olanca güzelliği ile bomboş gezebildim tüm sokakları.



Hanya Venedik  Dükalığı'nın dönem resimleri. Son resim Osmanlı kuşatmasını anlatıyor. Eski şehir merkezi yıldız şeklindeki hisarın içine kurulmuş durumda. Hisar tüm duvar ve tahkimatlarıyla hala ayakta bu arada...


Hanya'nın insanı da güzel. Kimi zaman sert, ama gönlü bol ve güler yüzlü insanları var. Her bir güler yüzün arkasında çocukluklarından itibaren dinledikleri o direniş öykülerinin gururu var. Hissedebiliyorsunuz. Sokaklar Hacımihalis gibi ünlü “komitacı”ların heykelleri büstleriyle dolu. Alman'ın zulmü ve öncesinde Türk’e karşı kazandıkları zaferlerin izi her yerde. Ama Türk olduğumu duyan daha bir gülümsüyor. Şükür bunca aydır ne Atina’da ne de Girit’te tek bir kere kötü davranış görmedim. İyi insanlar.


 

Hacımihalis Dayı

Hanya Ege'deki Venedik donanması için hayati önem arz ediyormuş. Çünkü dev savaş kadırgalarının bakımını bu şehirde yapıyormuş İtalyanlar. Tersanedeki barınaklarda aynı anda 10 kadırganın onarımı yapılabiliyormuş. Bunların 7-8 tanesi hala ayakta. Her biri yaklaşık üç araba genişliğinde. Girişleri duvarla örülmüş ve genelde bienal ya da mimari sergi gibi mevzularda kullanılıyorlar şu an.


Uzunlukları 50 metreye varan dev kadırgalar burada bakıma alınıyormuş. Aslında bu barınakların önü denizmiş ancak Yunanlar zamanla doldurarak iç limana ek bağlama yerleri kazandırmışlar. Bu da temsili bir Venedik Kadırgası:



Toplar önünde yer alıyor ve burnu diğer gemilere bordalamak için sivri olarak tasarlanıyor. Kürekle de seyir edebildiği için Akdeniz'de hantal karak ve kalyonlara üstünlük kurabilmiş bu gemiler. Ta ki coğrafi keşifler denizcilik tekniklerini geliştirene dek.




İç limanı koruyan dalga kıran. Kadırga barınakları sol tarafta. İleride meşhur deniz feneri.




Hisarın deniz tarafındaki burçlarındaki mazgallar ve kızgın yağ dökmek için hazırlanmış delikler.
















Sokaklar, sokaklar...


Kurumuş bir Venedik sarnıcı.



Hala kullanılan bir Venedik çeşmesi


Bu arada şehirde ayakta kalmış iki cami de var. Küçük Hasan Paşa ya da Yalı Camisi limanda; diğeri Ahmet Ağa Camisi, şehrin kuzey kapısına yakın ara sokaklarda. Ayrıca bizim çakallar Sen Nikolas'a da bir minare uydurup cami olarak kullanmışlar bir süre. Türk mahalleleri ve evlerinin büyük çoğu da olduğu gibi duruyor.


Venedik Liman'ı. Solda Yalı Camisi.


Ahmet Ağa Camisi

Türk mahallesinin bir kısmına pek dokunulmamış. Evler muhtemelen restorasyon izinleri ve müşteri bulamamaları nedeniyle bakımsız bekliyor.




Hasılı yemekleri, sokakları ve grappa'yı andıran Girit Rakısı ile güzel memleket Girit. Daha dolu daha canlı olduğu bahar aylarında bir ziyareti daha hakediyor. Yamas öyleyse...







2 yorum:

Kuntin dedi ki...

Yazılarını özlemişim bilader..

fataliyev dedi ki...

Eyvallah kardeşim