Ülkenin en donanımlı en açık görüşlü spor yazarıdır bu abimiz. Tribünün, semtin ta içinden gelir; harbiliği ve yazılarındaki kalbur üstü tespitleriyle bizdeki yeri çok ayrıdır nitekim. Bugün yine kafa açıcı bir yazı kaleme almış:
Yasaya mı ihtiyaç var?
Beşiktaş - Bursa maçı öncesi çıkan olayların ardından ‘sporda şiddet yasası’ kampanyası için gaza köklendi. Hani dersiniz, bir şeyi kağıda yazıp, hâkim önüne koyunca meseleler şıp diye çözülüyor. Oysa yönetici kadronun elinde işlerine yarayacak yasalar var. Kullanıyorlar mı? Hayır... Adam elinde kasatura stat kapısında birilerini bıçaklamış. Suç açık değil mi? Yani şimdi bir başkası birini miting alanında ya da birahanede bıçaklasa... O kişiyi yargılamak için ‘mitingde şiddet’ ya da ‘birahanede şiddet’ yasası mı gerekiyor? Suç içeren bir olaya karışanlar için ekstra bir yasaya mı ihtiyaç var?
Peki ya gerçek neden?
Sürekli “Şiddet yasası çıkarıyoruz” nidalarının ardındaki temel gerekçe bambaşkadır. Aslında vatandaşa denmektedir ki; “Devlet soluğunu istediği zaman ensene üfler. Adamım, bunu aklından çıkarma!” Oysa yasa yapmak bir konsensüstür... Tarafların, güçlerin, karşıt olanların hepsini ilgilendirir, içerir. Stada onca zor koşulda uzak semtlerden gelen yoksul taraftarların taleplerinin... Yolda çektikleri sıkıntıların... İçeri girerken gördükleri ezanın, cefanın... Çıktıktan sonra evlerine nasıl gideceklerinin o yasa içerisinde yeri yoktur! O yasa ‘eşitsizlikle’ ilgili bir şey içermez, tek meselesi ‘güvenliktir.’ Tamam da kimin güvenliği ve kime karşı güvenlik?
Bu ülke çakmak ya da emeği ile kazandığı bozuk parası cebinde olduğu için stat kapısında suçlu muamelesi gören insanların ülkesidir. Bu ülkenin insanı şakır şakır yağmur yağarken stada şemsiyeyle gelemeyen birisidir. Yasayı neden mi bu kadar çok istiyorlar? Çünkü temel amaç, tebaaya bir kez daha boyun eğdirmek ve devletin gücünü bir kez daha göstermektir. “Sizi biz yönetiyoruz haaa, unutmayın” demek içindir... Ve onun için muktedirin gözü kalabalık içinde hep eli satırlı birilerini arar. Nedeni de, ‘suçlu’ üzerinden otoritesi için meşruiyet arayışıdır... Oysa ‘satırlı saldırı’ zaten suçtur ve bir cezası da vardır. Bütün mesele bunu uygulamaktır...
Şimdi okuyun... Futbol Federasyonu Başkanvekili Lutfi Arıboğan diyor ki; “İnönü’de yaşananlar inanılır gibi değildi. Polisin ele geçirdiği satır ve bıçakları gördüm. Böyle bir ortama çocuğumu yollamam...”
Örnek bir yönetici!
Şimdi bu sözlerin neresini tutalım. Televizyonlar, gazeteler stat önlerinde yakalanan satırı, bıçağı, döner bıçağını yıllardır gösterir. İlk kez mi yakalanıyor bunlar? Bir yönetici olarak bu saldırı aletlerini ilk kez mi görmüş ki, gözlerine inanmıyor Arıboğan! Eğer “İlk kez görüyorum” diyorsa zaten o koltuğu boşaltması gerekmiyor mu? Çünkü bu sözlerin altında, olan bitenden haberi olmayan birilerinin futbolu yönettiği itirafı yatmıyor mu aynı zamanda? Yani biri dese ki; “Böyle yöneticiye böyle fanatik...” Adam haksızlık mı etmiş olur? Yasa çıksın çıkmasına da bunu oturup maça gidenlerle konuşmak, ne getirip ne götüreceğini tartışmak yok mu? Yine ‘Ben yaptım oldu’ya mı geliyoruz yoksa?..
Unutulmasın ki yönetici sınıf her zaman ‘ekstra güç’ peşindedir. Ama derler ki; “Bir ülkenin türkülerini yakanlar, yasalarını yapanlardan hep daha güçlüdür.”
Uçan balon futbolu
Toplam hacminin yaklaşık 784 milyon euro olduğu iddia edilen ‘Türkiye Süper Ligi’, Avrupa sıralamasında 17. sırada. Peki, şu halde yönetenlerin iddia ettiği kadar futbol üzerinde bu kadar ‘toz kaldırmaya’ değer mi sizce? Belli ki bu ülkenin futbolunu yöneten akılda ciddi sorunlar var. Bütün hafta gazetelerde, televizyonlarda kıyamet kopuyor ancak Avrupa’da yoluna devam eden tek takımı var ülkenin. Milli takım ise belli belirsiz, düşe kalka gidiyor. Öte yandan “Ekonomimiz roket gibi yükseliyor” diye nutuklar atılıyor suratımıza. Ama bakıyoruz ki, memleketin yarı ekonomik değerinde bile olmayan ülkelerin takımları almış başını gitmiş. Yani memleket yine kendi kendine efeleniyor, kendi kendine hava atıp duruyor. Yine birileri birilerinin gözünü boyuyor. Bir yalandır gidiyor... Birçok yerde birçok yanlış sürüyor ama ‘hayal balonu’ da nazlı nazlı uçmaya devam ediyor. Bakalım nerede patlayacak!
Benim iki maç param ne olacak?
İnönü’de olmayı çok istememe rağmen İzmir’den çıktığım yolda radyodan dinlemek zorunda kaldığım Beşiktaş-Bursa maçı öncesi çıkan olaylar nedeniyle yine ben cezalandırıldım. Olayların ardından Beşiktaş ve Bursaspor iki maç seyircisiz oynama cezasına çarptırıldı. Üstelik Beşiktaş katmerli cezalandırıldı, o iki maçı da tarafsız sahada oynayacak. Şimdi sorarım, suç şahsi değil miydi ve bana kombine satıp parayı peşin almamışlar mıydı? Öğreniyoruz ki suçlular tutuklanmış. Buna rağmen statlar iki maç kapatılınca ben ve benim durumumda olan ‘suça bulaşmamış’ taraftarlar cezalandırılmış olmuyor mu?
İnönü iki maç kapatıldığı için, Beşiktaş Kulübü ve benim aldığım kombine biletten katkı payı Ama biliyorum ki bunu talep edince, “Yasalar elimizi kolumuzu bağlıyor ama dava açabilirsiniz” diyecekler. Yani benim iyiliğim için çıkartıldığı iddia edilen yasalar, benim için uzun, meşakkatli ve masraflı bir sürece dönüşecek. Yapmazsam sonra da karşıma geçip, “Vatandaşsın hakkını aramayı bileceksin” diye akıl verecekler, değil mi? Konu açılmışken biraz daha ileri gideyim... Kombine bileti olmasa bile ‘suça bulaşmamış’ bir Bursa taraftarının şehrinde oynanacak maça biletini alıp gidememesi hangi hukukla açıklanır? Devlet her canı istediğinde vatandaşını ciddi anlamda haklı dayanağı olmadan cezalandırırsa burada hukuktan, adaletten kim bahsedebilir? ya da vergi alan hangi kurum varsa artık bana iki bilet parası borçları var. Çünkü izleyemediğim maç için peşin para aldılar ve bunu da kullandılar.